Mimaride ilk çıkış yeri Fransa'dır ve oradan bütün Hristiyan Avrupası'na yayılmıştır. Gerçi her ülke bu mimari akım üzerinde kendi kültürüne göre değişiklikler yapmış ve gotik mimari, "gothic flamboyant" adı verilen, hepten abartılı döneminde altın çağını yaşadıktan sonra, orijinalliğinden uzaklaşarak klasik dönemde popülaritesini kaybetmiş, Ronesansla birlikte ortadan kalkmıştır.
İspanya, Araplardan çaldığı mimariyle birleştirerek "mudejar" adı verilen bir tarz geliştirmiş, İngiltere bol sütunlu dikey bir üslup kullanmıştır. Avrupa'nın sanat merkezi olarak görülen İtalya'daysa "Gotik Mimari" pek umursanmamıştır. Onlara gore gotik, barbarlık anlamına gelir ve barbarların yaptığı karanlık, grotesk eserlerin sahip olduğu stildir. Aslında onlar da pek haksız sayılmazlar, çünkü gotik Roma İmparatorluğu'nu ikiye ayıran, Avrupa'yı alt üst eden ve ilk çağı kapatıp orta çağı başlatan kavimler göçüyle birlikte ortaya çıkmıştır.
Avrupalılar tarafindan diğer sanat akımlarıyla karıştırılmaya başladıktan sonra, bıkılan gotik mimariyle bina dikme merakı, Kuzey Avrupa'da 16. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür.
Gotik sanatının mimarları, ağırlıgın itme kuvvetini ve yönünü tespit ederek, baskıyı kemerlere ve fil ayaklarına aktarırlardı. Böylece yapının tamamı, dengeye faydalı olan estetik elemanlara bağlanıyordu. Ağırlıgın ayaklara aktarılmasıyla rahatlayan duvarlara da çeşitli vitray süslemeler yapılırdı. Zaten Gotik yapıların en önemli karakteristik özellikleri de cephelerindeki cam ve vitray süslemelerdir.
Gotik bir binanin önünde durup aşağıdan yukarı şöyle bir baktığınızda, binanın yükselip gidecekmiş gibi durduğunu görürsünüz.
Sivri ve karanlık adam işidir Gotik Mimari. Dikkat ederseniz, onu döneminin diğer üsluplarından ayıran en önemli özellik, sivri hatlara sahip olmasıdır. Yuvarlak kemerler, yumuşak hatlar yerine, sivri ve birbirini kesen dik kemerler, çapraz tonozlar, yelpaze tonozlar, fil ayakları kullanılmıştır. Detaylara en çok önem veren mimari üsluplardan biridir. Karanlık, kasvetli ve hüzünlü atmosferine rağmen çok ince işlemeler, göğe doğru yükselen devasa kulelerin bile her yanında bulunan detay çalışmaları, gotik mimarinin kendine has ihtişamını ön plana çıkarır. En çok da dini yapılarda kullanılmıştır gotik mimari.
Kendi tarzından dolayı binalara uçuyormuş hissi verir; bol sayıda renkli pencereler, gülbezekler, vitraylar, çatılardaki ok şeklinde sivri çıkıntılar, gotik mimarinin kullanıldığı dini yapılarda yücelik hissini uyandırmakta başarılı olmuştur.
Gotik mimarinin en önemli eseri Katedrallerdir. Zaten ortaya çıktığı 12. yy ve tavan yaptığı 13. yy'da Hristiyanlığın gazıyla coşan Avrupa, işi gücü bırakıp kendini kilise ve katedral inşaa etmeye vermiştir.Dönemin gözde sanatı da Gotik olunca, ortaya çıkan eserlerin çoğu bu tarzda yapılmıştır.
Bugün, Gotik Mimarinin en büyük yaşayan eserleri olarak Paris'teki Notre Dame Katedrali, Strasbourg'daki Strasbourg Katedrali ve Milano'daki Milano Katedrali örnek gösterilebilir.
İspanya, Araplardan çaldığı mimariyle birleştirerek "mudejar" adı verilen bir tarz geliştirmiş, İngiltere bol sütunlu dikey bir üslup kullanmıştır. Avrupa'nın sanat merkezi olarak görülen İtalya'daysa "Gotik Mimari" pek umursanmamıştır. Onlara gore gotik, barbarlık anlamına gelir ve barbarların yaptığı karanlık, grotesk eserlerin sahip olduğu stildir. Aslında onlar da pek haksız sayılmazlar, çünkü gotik Roma İmparatorluğu'nu ikiye ayıran, Avrupa'yı alt üst eden ve ilk çağı kapatıp orta çağı başlatan kavimler göçüyle birlikte ortaya çıkmıştır.
Avrupalılar tarafindan diğer sanat akımlarıyla karıştırılmaya başladıktan sonra, bıkılan gotik mimariyle bina dikme merakı, Kuzey Avrupa'da 16. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür.
Gotik sanatının mimarları, ağırlıgın itme kuvvetini ve yönünü tespit ederek, baskıyı kemerlere ve fil ayaklarına aktarırlardı. Böylece yapının tamamı, dengeye faydalı olan estetik elemanlara bağlanıyordu. Ağırlıgın ayaklara aktarılmasıyla rahatlayan duvarlara da çeşitli vitray süslemeler yapılırdı. Zaten Gotik yapıların en önemli karakteristik özellikleri de cephelerindeki cam ve vitray süslemelerdir.
Gotik bir binanin önünde durup aşağıdan yukarı şöyle bir baktığınızda, binanın yükselip gidecekmiş gibi durduğunu görürsünüz.
Sivri ve karanlık adam işidir Gotik Mimari. Dikkat ederseniz, onu döneminin diğer üsluplarından ayıran en önemli özellik, sivri hatlara sahip olmasıdır. Yuvarlak kemerler, yumuşak hatlar yerine, sivri ve birbirini kesen dik kemerler, çapraz tonozlar, yelpaze tonozlar, fil ayakları kullanılmıştır. Detaylara en çok önem veren mimari üsluplardan biridir. Karanlık, kasvetli ve hüzünlü atmosferine rağmen çok ince işlemeler, göğe doğru yükselen devasa kulelerin bile her yanında bulunan detay çalışmaları, gotik mimarinin kendine has ihtişamını ön plana çıkarır. En çok da dini yapılarda kullanılmıştır gotik mimari.
Kendi tarzından dolayı binalara uçuyormuş hissi verir; bol sayıda renkli pencereler, gülbezekler, vitraylar, çatılardaki ok şeklinde sivri çıkıntılar, gotik mimarinin kullanıldığı dini yapılarda yücelik hissini uyandırmakta başarılı olmuştur.
Gotik mimarinin en önemli eseri Katedrallerdir. Zaten ortaya çıktığı 12. yy ve tavan yaptığı 13. yy'da Hristiyanlığın gazıyla coşan Avrupa, işi gücü bırakıp kendini kilise ve katedral inşaa etmeye vermiştir.Dönemin gözde sanatı da Gotik olunca, ortaya çıkan eserlerin çoğu bu tarzda yapılmıştır.
Bugün, Gotik Mimarinin en büyük yaşayan eserleri olarak Paris'teki Notre Dame Katedrali, Strasbourg'daki Strasbourg Katedrali ve Milano'daki Milano Katedrali örnek gösterilebilir.